Hoşgeldiniz.
Burası sadece Ankara’ya özel değildir burası tüm Türkiye vatandaşına özel sohbet chat odalarıdır. sohbete bağlanmakta fazla düşünmeyin doğru adrestesiniz.
bay bayan sohbet odaları arkadaşlık sitesi, türkiyenin başkentine özel başkent sohbet chat odaları muhabbet kanalı sohpet yerleri arkadaş ankara cinsel sohbet chat kanalları ankaranın genel özellikleri nüfusu tarihi ilçeleri ankara hakkında bilmek istedikleriniz ve TÜM BAŞKENTLİLERİ BU ÇATI ALTINDA TOPLAMAK HEDEFİMİZ..

Ankaranın Hastaneleri:

Ankara Numune Hastanesi Tel:(312) 310 30 30 Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tel:(312) 319 15 81 Ankara Üniv. Tıp Fak. İbni Sina Hastanesi Tel:(312) 310 33 33 Ankara Üniv. Tıp Fak. Cebeci Hastanesi Tel:(312) 319 21 60 Atatürk Göğüs Hastalıkları Tel:(312) 355 45 59 Ayaş Devlet Hastanesi Tel:(312) 712 24 72 Başkent Üniversitesi Hastanesi Tel:(312) 212 04 34 Belediye Hastanesi Tel:(312) 231 71 40 Belediye Zühreviye Hastanesi Tel:(312) 311 66 94 Beypazarı Devlet Hastanesi Tel:(312) 763 11 41 Çubuk Devlet Hastanesi Te:(312) 837 16 50 Dr.Sami Ulus Çocuk Hastanesi Tel:(312) 316 46 55 Dr.Zekai T.B Kadın Hastanesi Tel:(312) 310 31 00 Elmahastane Devlet Hastanesi Tel:(312) 863 10 41 Etimesgut Devlet Hastanesi Tel:(312) 244 49 60 Fatih Ünv. Tıp Fakültesi Tel:(312) 212 62 62 Gazi Üniversitesi Araş. ve Uyg. Hastanesi Tel:(312) 212 65 65 Güdül Devlet Hastanesi Tel:(312) 728 02 37 Güven Hastanesi Tel:(312) 468 72 20 H. Eriş Kazan Devlet Hastanesi Tel:(312) 814 15 02 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fak. Çocuk Hastanesi Tel:(312) 310 35 45 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fak. Hastanesi Tel:(312) 310 35 45 Haymana Devlet Hastanesi Tel:(312) 658 12 22 Kalecik Devlet Hastanesi Tel:(312) 857 15 19 Kızılcahamam Devlet Hastanesi Tel:(312) 736 10 08 Nallıhan Devlet Hastanesi Tel:(312) 785 10 41 Olgunlar Hastanesi Tel: (312) 425 79 10 Onkoloji Eğitim Araştırma Hastanesi Tel: (312) 336 09 09 Özel Alkan Hastanesi Tel: (312) 495 40 40 Özel Bayındır Ankara Hastanesi Tel: (312) 287 90 00 Özel Bayındır Kavaklıdere Hastanesi Tel: (312) 428 08 08 Özel Çağ Hastanesi Tel: (312) 430 08 08 Özel Çankaya Hastanesi Tel: (312) 426 14 50 Özel Demet Hastanesi Tel: (312) 332 43 47 Özel Keçiören Hastanesi Tel: (312) 381 99 99 Özel Lokman Hekim Hastanesi Tel: (312) 322 99 99 Özel Sevgi Hastanesi Tel: (312) 419 44 44 Özel Yaşam Hastanesi Tel:(312) 231 87 88 Polatlı Devlet Hastanesi Tel:(312) 623 44 40 Sincan Devlet Hastanesi Tel:(312) 272 61 31 SSK Ank. Doğumevi ve Kadın Has. Eğitim Hastanesi Tel:(312) 322 01 80 SSK Ankara Çocuk Eğitim Has. Hastanesi Tel:(312) 317 05 05 SSK Ankara Eğitim Hastanesi Tel:(312) 317 05 05 SSK Ankara Göz Has. Hastanesi Tel:(312) 317 05 05 SSK Meslek Has. Hastanesi Tel:(312) 278 08 30 SSK Ulus Hastanesi Tel:(312) 310 30 00 Ş. Koçhisar Devlet Hastanesi Tel:(312) 687 17 54 T.C. Ziraat Bankası Hastanesi Tel:(312) 466 61 30 TCDD Merkez Hastanesi Tel:(312) 212 66 66 Yüksek İhtisas Hastanesi Tel:(312) 310 30 80

Cografi konumu

İlin geniş arazisinde yer yer iklim farklılıkları görülür. Güneyde, İç Anadolu ikliminin bariz özellikleri olan step iklimi, kuzeyde ise, Karadenz ikliminin ılıman ve yağışlı halleri görülebilir. kara ikliminin hüküm sürdüğü bu bölgede kış sıcaklıkları düşük, yaz ise sıcak geçer. En sıcak ay Temmuz-Ağustos, en soğuk ay ise Ocak ayıdır. Bölgeye düşen yağış miktarları kuzey ve güney kesimlerde farklılık gösterir. Kuzeyde Kızılcahamam ve Çubuk, Karadeniz yağış rejimi özelliğini; güney ise İç Anadolu karakterini taşır. Bölgenin yapısı gereği özellikle kış aylarında sis olayı oldukça fazla görülür ve hayatı etkiler. İl bazında ortalama sıcaklık 10-13oC arasında, aylık ortalama yağış miktarı da 11-55 mm arasındadır. En yüksek sıcaklık değeri 41.4oC ile Sarıyar istasyonunda; en düşük sıcaklık da sıfırın altında 32.2oC ile Esenboğa istasyonunda kaydedilmiştir. Donlu günler sayısı yılda ortalama 60-117 arasında, karla örtülü günler sayısı ise yılda toplam 10-70 gün arasında değişmektedir. En yüksek kar kalınlığı 82 cm. olarak Kızılcahamam istasyonunda kaydedilmiştir. İl merkezi ve istasyonların rüzgar durumuna genel olarak bakıldığında; hakim rüzgarın topografik yapıya bağlı olarak değişim gösterdiği açıkça görülür. Buna göre hakim rüzgar Ankara (merkez), Esenboğa, Çubuk, Ayaş ve Yenimahalle’de kuzeydoğu, Haymana (İkizce), Sincan, Dikmen ve Nallıhan’da batı, Polatlı ve Şereflikoçhisar’da kuzey, Etimesgut ve Elmadağ’da güneybatı, Kızılcahamam’da güneydoğu ve Beypazarı’nda kuzey-kuzeydoğudandır. Kuvvetli rüzgarların görüldüğü aylar mart ve nisan aylarıdır. Ankarada tespit edilen en yüksek rüzgar hızı güne, güneydoğu yönünden 32.1 m/sn. dir Normal şartlarda günlük olarak basıncın değerlerinde fazla değişiklik görülmez. Ancak yurdumuzu etkileyen hava kütlelerine bağlı olarak değişmeler gözlenir. Uzun yıllar değerlerine göre; ankara’nın ortalama basınç değeri 912.7 mb., tespit edilen en yüksek basınç değeri 936.5. mb. ve en düşük basınç değeri 882.6 mb.dır.

Bitki Örtüsü: Etrafı dağlarla çevrili olan Ankara, kışları soğuk, yazları kurak geçen bir iklime sahiptir. En yağışlı mevsim ilkbahardır. Bu iklim şartları ve topografik yapı Ankara ve çevresinde iki ayrı bitki topluluğunun (step ve orman) gelişmesine imkan sağlamıştır. Yörede en yaygın olan bitki topluluğu step (bozkır)tir. Step bitki örtüsü az yağış alan çukur alanlarda ve platolar üzerinde yaygın haldedir. Bu bitki topluluğu içinde ağaç yok denecek kadar azdır. Genelde dikenli çalılar dikkati çeker. Bunun yanısıra akarsu boylarında sıralar halinde görülen iğde, söğüt ve kavak ağaçları step içerisinde yer alır. Step bitki örütüsünün en yaygın türlerini otlar oluşturur. Çoğu küçük boylu olan bu bitkiler birbiri yanında ve kümeler halinde toplanmıştır. Step bitki topluluğunun başlıca türlerini kısa boylu çayırlıklar, ayrıkotu, keven, sorguçotu, üzerlik otu, katırtırnağı, yabani arpa, püsküllü çayır, hardalotu, yemlikotu, yılgınotu, yavşanotu, gelincik, papatya, hatmi, kekik, sütleğen, ballıbaba, yabani gül, böğürtlen ve isimlerini sayamadığımız birçok bitki oluşturur. Ankara çevresinde plato üzerinde yükselen münferit dağlar ile kuzeydeki dağlık sahada yağışlardaki artış yüzünden orman örtüsü kendini belli etmeye başlar. Bozkır (step) ortasında adacıklar halinde görülen ormanlar, genelde tahripten arta kalan korulardır. Bu tür ormanlarda hakim ağaç türü karaçam, ardıç ve yer yer meşedir. Kurakçıl orman deyimiyle adlandırılan bu ormanlara en güzel önreği, Beynam Ormanı oluşturmaktadır.Ankara’nın kuzeyindeki Kızılcahamam ilçesi yakınlarından başlamak üzere orman örtüsü sıklaşmaya ve gürleşmeye başlar ki, burada iğne yapraklı ağaçlar yaygın türü oluştururlar.

Ankaranın Akarasuları Dereleri: il sınırları içindfe geçen akarsular pek azdır. Bunların başlıcaları Ilıcaözü Deresi, Ankara Suyu, Kirmir Suyu, Seben Çayı, Bent Deresi, Çubuk Suyu, İncesu, Ova Çayı ve Balaban Deresi gibi küçük ve su verimi az olan ırmak kollarıdır. Eymir ve Moğan gölleri ile Tuz Gölü’nün bir kısmı da Ankara ili topraklarındadır. İnsan emeğiyk yaratılan Çubuk, Kurtboğazı, Hirfarılı ve Sarıyar baraj göllerini de bunlara eklemek gerekir.

Ankaranın Yaylaları: Ankara yaylalarında sürekli veya geçici olarak hayvancılık amacı ile kullanılan küçük yerleşmeler bulunmaktadır. Bitki örtüsü, su kaynakları, iklim değerleri değerlendirildiğinde ilin kuzey kesiminde Beypazarı, Güdül, Çamlıdere, Kızılcahamam ve Nallıhan ilçelerindeki yaylalar turizm potansiyeline sahip olup, doğa yürüyüşleri, kamping, günübirlik dinlenme ve su kaynaklarının olduğu yerlerde sportif olta balıkçılığı gibi çeşitli rekreasyon faaliyetlerine de olanak sağlamaktadır.

Karaşar-Eğriova Yaylaları (Belenova, Kuyucak, Sarıalan, Çukurören Yaylaları) : Beypazarı’nın kuzeyinde, ilçeye 55 km., Karaşar beldesine 20 km. uzaklıktadır. Belenova, Kuyucak, Sarıalan, Çukurören ve Eğriova yaylalarını kapsayan Eğriova Yaylası 650 ha’dır. Yayla turizmi, doğa yürüyüşleri, çadırlı kamping ve günübirlik dinlenme gibi rekreasyon faaliyetleri için Ankara’nın en elverişli ve güzel yaylalarından biridir. Alabalık ve çay balığı türlerinin bulunduğu gölet, sportif balıkçılık için olanak yaratmaktadır.

Çamlıdere-Benli Yaylaları (Yılanlı, Osmansin, Peçenek, Çukurören Yaylaları) : Çamlıdere ilçesinin doğusunda, ilçeye 40 km. uzaklıktadır. Yaylanın etrafı zengin çam ormanları tabanı ise çayırlarla kaplıdır. Yayla evleri genellikle ahşaptır. Yayla turizmi, doğa yürüyüşü ve çadırlı kamp kurmaya elverişlidir.

Güdül-Sorgun Yaylası : Güdül ilçesinin kuzeyinde, ilçeye 23 km. uzaklıktadır. Sorgun Köyü halkının yaz aylarında hayvan otlatmak amacıyla çıktığı yaylada, 1976 yılında yapılan bir de gölet bulunmaktadır. Etrafı zengin çam ormanlarıyla kaplıdır. Güdül ilçesinin en güzel yaylası olan Sorgun Yaylası, dağ ve doğa yürüyüşü, çadırlı kamping, günübirlik dinlenme ve sportif balıkçılık gibi çok amaçlı turizm potansiyeline sahiptir.

Nallıhan-Andız Yaylası : Nallıhan ilçesine 30 km. uzaklıktadır. Köylülerin hayvan otlatmak için kullandıkları yaylada altyapı yoktur. Orman idaresi tarafından yapılmış bir çeşme mevcuttur. Etrafı karaçam ormanlarıyla kaplı olan yayla, dağ ve doğa yürüyüşü ve çadırlı kamping için oldukça elverişlidir.

Kızılcahamam-Ulucak Yaylası : Kızılcahamam ilçesinin doğusunda, ilçeye 40 km. uzaklıktadır. Yayla, Haziran-Eylül aylarında hayvan otlatmak amacıyla kullanılmaktadır. Altyapı yoktur. Yayla turizmine ve dağ ve doğa yürüyüşlerine uygundur.

Kızılcahamam-Başköy Yaylası : Kızılcahamam ilçesine 45 km. uzaklıktadır. Çevresi çam ormanlarıyla kaplı olan yayla haziran-ekim aylarında hayvan otlatmak amacıyla kullanılmakta olup dağ ve doğa yürüyüşlerine elverişlidir.

Kızılcahamam-Salın (Maden) Yaylası : Kızılcahamam’a 35 km. uzaklıktadır. Yaylanın çevresi çam ormanlarıyla kaplıdır. Yaylada hiçbir altyapı yoktur. Ancak su kaynakları boldur ve su çeşmelerden sağlanmaktadır. Salın Yaylası yayla turizmi ve dağ ve doğa yürüyüşü için elverişli olup, çadırlı kamping için uygun alanlar vardır.

Eğriova Yaylası : Çadırlı kamping yapılmaktadır.

Benli Yaylası : Çadırlı kamping açısından Ankara’nın önemli potansiyel alanlarından biridir.

Eski Ankara mutfağı evin en büyük kısmını meydana getirirdi. Bir tarafta ocak ve tandır, bir tarafta kışlık erzakın muhafaza edildiği kiler bulunurdu. Kilerler genellikle iki katlı olur ve yukarı kısmına mü-sandere denirdi. Mutfağın bir kenarına odun istif edilirdi. Yemekler yere serilen sofralarda yenir, önce büyükler, sonra ev halkı otururdu.

Ankara Yemekleri:

Çorbalar:

Aş çorbası, dutmaç, keşkek çorbası, miyane çorbası, sütlü çorba, tarhana çorbası, toyga çorbası

Et Yemekleri:

Ankara tavası, alabörtme, calla, çoban kavurması, ilişkik, kapama, orman kebabı, patlıcanlı et, sızgıç, siyel, siyer.

Pilavlar:

Bici, bulgur pilavı, oğmaç aşı, pıtpıt pilavı.

Köfteler:

Kadınbudu köfte, mucirim köftesi, yumurtalı köfte, tohma, tiritli köfte.

Dolmalar:

Efelek dolması, mantı, şirden dolması (bumbar), yalancı dolma, yaprak dolması.

Börekler – Çörekler:

Altüst böreği, ay böreği, bohça böreği, entekke böreği, hamman, kana, kol böreği, papaç, pazar böreği, tandır böreği, yalkı.

Yemekler:

Carcıran, bici aşı, çılbır, çırpma, göçe, göter, kaile, keşkek yemeği, köremez, mıhlama, omaç, papara, saz, tamtak tiridi, topaç.

Hamur İşi Yemekler:

Bazlama, cızlama, gözleme, nevizme, öllüğün körü, su böreği. – Tatlılar – Kompostolar: Ayva boranası, baklava, bırtlak, daşlak, ekir, fıslak, höşmerim, kabak tatlısı, karga beyni, kar helvası, kaygana, köyter, omaç, perçem, saraylı, tiltil helvası, tuhafiye, zerdali boranası, zerdali hoşafı.

Ekmekler:

Bazlamacın, bezdirme, gizleme, çerpit, ebem ekmeği, kartalaç, kömbe, kete, saçkıran, şerit, yarımca.

Mutfak Malzemeleri:

Aşhane – ayşene: Mutfak Bağa: İki kuplu bir çeşit kahve tepsisi Bandil: Küçük testi Bardak: Toprak testi Beden: Bakır sahan, Bodiç: Küçük testi, Boduç: Fıçı, Boğ: Sofra bezi, Bulgulu senek: Toprak testi, Caba: Toprak tencere, Cağa: Deri ve bezden yapılan büyük torba, Çatura: Ağaç su tepsisi, Çente: Çinko sahan ve tas kapağı, Çork: Ocak, Çalpak – hatun: Büyük yayık Çamçak: Ağaç su kabı, Çapçak: Tahta masrafa, Çekkel: Küçük nacak, Çomça: Büyük ağaç kepçe, Çömçü: toprak ibrik, Dövce: Hava, Eğri: Bıçak, Eyseren işiran: Hamur kazıma aleti, Enge: Küçük bıçak Ersin: Demir hamur kazıma aleti, Gelder: Ağaçtan su, yoğurt ya da yağ kabı, Gırgırı: Ağzı dar testi, Gölek: Yağ kutusu, Haranı: İki kulplu küçük kazan, Hereni: Büyük tencere, İliştir: Kevgir, Kaşıkla: Kaşık sepeti, Miren: Küçük testi, Mengel: Bakraç, Oklaç-oklağaç: Oklava, Pişirgeç: Tahtadan yufka çevirme aleti, Sergen: Tavanlara yakın konulan raf, Susak: Ağaç maşrapa, Sapsak: Bakır, teneke, çini, çinkodan yapılmış su kabı, Sitil: Bakırdan saplı şekerlik, Tahar: Ağzı geniş kulpsuz kap, Tandır: Küçükfırın, Terek: Raf, Tıngır: Tepsi, Yangı: Kulplu küçük kap, Yaslahaç: Hamur açma tahtası. Yunak: İçinde birşey yıkanan kap,

GELENEKSEL LEZZETLERİYLE BEYPAZARI

Beypazarı, tarihi zenginliklerinin yanısıra yöresel yemekleriyle de ilgi odağı olmuştur.Anadolu’nun lezzetlerini barındıran yemekleri; sunumunun inceliği ve zarafetinden olsa gerek “İnce Takım” olarak adlandırılır. El yapımı tarhana çorbası, taş fırınlarda pişirilerek yine özel güveç kaplarında ikram edilen etli güveci, parmak kalınlığında damarsız ve ince kara üzüm yaprağına sarılan etli dolması, 80 kat ince yufkadan hazırlanan baklavası ve yöresel tatlısı olan höşmelimiyle bu zengin mutfak, tarihi konaklarda ziyaretçilere sunulur. Taş fırınlarda yapılan,tazeliğini bir sene koruyan,çay saatlerinin vazgeçilmez lezzetlerinden Beypazarı Kurusu, Türkiye’de sadece Beypazarı’nda üretilir. Beypazarı’nın tamamı tescilli bu yemeklerinin tarihi konaklarda servis edilmesi lezzetine lezzet katar. Her yıl geleneksel olarak düzenlenen Havuç ve Güveç Festivali’nde yöresel yemek yarışmaları düzenlenerek lezzetler ödüllendirilir. Beypazarı’ndaki zengin yemek kültürünün en önemli nedenlerinden biri ilçenin tarım ürünlerinin zenginliğinden kaynaklanır. Topraklarının verimli olması nedeniyle nüfusun %70’i tarımla uğraşır ve İstanbul,Ankara gibi merkezlerin domates,ıspanak,salatalık,marul,biber,havuç ihtiyacı da yine Beypazarı’ndan karşılanır. Organik tarımla üretilen ürünlerin hızla arttığı Beypazarı’nda hedeflenen, gübresiz,hormonsuz tarımın yaygınlaştırılması.Türkiye’deki havuç ihtiyacının %60’ını Beypazarı’nda yetiştirilen havuç karşılar. Havucun yan ürünleri olan; lokumu ve reçeli bu nedenle havuç suyu, lokumu ve reçeli Beypazarı’nın en değerli ürünlerindendir. Pekmezi ve cevizli sucukları da Beypazarı’nın yöresel ürünlerindendir ve bağlarda yetişen kaliteli üzümlerden yapılır. Beypazarı Güveci Yöresel mutfağın en özel yemeklerinden olan

Beypazarı Göveci;

özenle hazırlandıktan sonra toprak kaplar içinde Taş fırınlarda pişirilerek yine toprak kaplarda servis edilir.

Beypazarı Sarması

Beypazarı takım yemeklerinin orta direği olan Beypazarı Dolması’nın eşsiz lezzetinin sırrı, Beypazarı’nın taze asma yapraklarıyla sarılan özel dolma içi ve Beypazarılı hanımların hünerli ellerinde gizlidir.

Beypazarı Baklavası

Yöre sofrasının baş tacı Beypazarı Baklavası’nın en önemli 80 kat ince yufkadan yapılmasına rağmen kalınlığının yalnızca 5-6 cm. olmasıdır. Her beş yufkadan sonra araya konan ceviz içiyle birlikte 4 saat pişirilen ev baklavaları, damaklarda bıraktığı unutulmaz tadıyla meşhurdur. Beypazarı Kurusu İskoç bisküvisine rakip tereyağlı Beypazarı Kurusu çay saatlerinin ve kahvaltı sofralarının vazgeçilmezidir. Un, süt ve tereyağı ile yapılan Beypazarı Kurusu’nun en önemli özelliği ise dayanaklılığını bir yıl muhafaza edebilmesidir.

Höşmelim

Un, süt, kaymak, tuz, yağ ve şeker karışımından yapılan Höşmelim; oldukça zahmetli bir uğraş gerektiren ancak lezzetiyle bu zahmete değen sofraların diğer bir tatlısıdır. Höşmelim’in yanı sıra yufka ile cevizle yapılan ve yağda kızartılan Perçem tatlısı da Beypazarı’nın farklı lezzetlerindendir.

Beypazarı Havucu ve Havuç Lokumu

Ülkemizdeki havuç üretiminin %60’nı karşılayan Beypazarı; havuçtan üretilen Havuç Lokumu ve Havuç Suyu gibi yan ürünlerin çeşitliliği ile de Türkiye’nin adeta havuç deposudur.

Beypazarı Cevizli Sucuğu

Beypazarı’ndaki bağlarda yetiştirilen üzümler ile cevizin lezzetli karışımından ortaya çıkan Cevizli Sucuğun kalitesinin sırrı; özel bir kıvama getirilen üzüm suyuna su ve şeker katılmadan üretilmesidir.

Ankaranın Dağları: Dağları çok yüksek olmayıp, en yüksek dağı 2034 metre ile Yıldırım Dağıdır. Kuzey kısmı diğer yönlere göre daha yüksek ve dağlıktır. Bu kısmını Batı Karadeniz bölgesinden gelen Köroğlu dağları kaplar. Ankara’nın başlıca dağları şunlardır: İdris Dağı (1992 m), Aydos Dağı (1879 m), Abdüsselam Dağı (1610 m), Elma Dağ (1761 m), Mire Dağı (1635 m), Dinek Dağı (1742 m), Hızır Dağı (1688 m), Çile Dağı (1440 m), Yıldırım Dağı (2035 m).

ANKARA’NIN Camileri: Şehrin bazı önemli camileri, Ağaç Ayak Cami, Ahi Elvan Cami, Ahi Yakup Cami, Aslanhane (Ahi Şerafettin) Cami, Cenab-ı Ahmet Paşa Cami, Alaaddin Camii ,Çiçekçioğlu Camii, Direkli Cami, Eskicioğlu Camii, Hacettepe Camii, Hacı Arap Camii, Hacı Bayram Camii, İbadullah Cami Karacabey Camii, Kocatepe Camii, Kurşunlu Camii, Tabakhane Camii, Tacettin Camii ve Zincirli Cami’dir.

Kocatepe Camii Ankara’nın Kocatepe semtinde 1967’de inşaatına başlanan ve Türkiye Diyanet Vakfı tarafından 1987’de inşaatı tamamlanan camidir. Kocatepe Camii için ilk önce Mimar Vedat Dalokay’ın hazırladığı proje kabul edilmiş ve bu projeye göre caminin temeli atılmış fakat daha sonra bu projeden vazgeçilmiştir. 1967 yılında Hüsrev Tuğla ve Fatin Uluengin’in çizdiği projeye göre temeli atılan Kocatepe Camiinin inşaatı çok uzun sürdü. 1981’de caminin inşaatını ve mal varlığını Türkiye Diyanet Vakfı devraldı. Bu tarihten sonra inşaat çalışmaları hızlanan Kocatepe Camii 1987’de dönemin Başbakanı Turgut Özal tarafından ibadete açıldı. 4500 m² ‘lik bir alan üzerinde inşa edilen caminin alt kısmında konferans salonu, kütüphane, otopark, ticarethane ve idari birimler bulunmaktadır. Geleneksel mimariye bağlı kalınarak inşa edilen Kocatepe Camii’nin ana mekânı 4 fil ayağı üzerine oturan bir merkezi kubbe ile dört yarım kubbeden oluşur. Caminin 88 m uzunluğunda 4 minaresi vardır. Minarelerin şerefelerine hem asansörle hem de merdivenle çıkılır. Camideki yazılar Hamit Aytaç ve Mahmut Öncü tarafından, konferans salonundaki yazılar ise Emin Barın tarafından yazılmıştır. Caminin halı desenleri Afyon Ulucamii’ndeki halı desenleri göz önüne alınarak hazırlanmıştır. Caminin avizeleri, mihrabı, minberi, kapıları, çinileri ve mermerleri özel olarak tasarlanmış ve ince bir işçilikle yapılmıştır.

Maltepe Camisi: Çankaya’da bulunan bir camidir. Eski bir cami olmayan Maltepe Camisi cumhuriyet döneminde yapılmıştır. Mimari açısından klasik Osmanlı camilerine benzeyen cami, yeşil bir kubbeye sahiptir. Maltepe Camii, Kocatepe Camii ile birlikte Ankara’nın en tanınmış camilerindendir.

Sultan Alaeddin Camii: 1211-1236 yılları arasında Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad tarafından bugün eski Ankara denilen kaleiçi’nde yaptırılmış Ankara’nın ilk camisi. 1361 yılında Osmanlı padişahı Orhan Gazi , 1433 yılında Şerife Sümbül Hatun , 1954 yılında da Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından olmak üzere üç büyük tamirden geçerek ilk orijinal özelliğini kaybetmiştir. Caminin ilk yapıldığı yıllarda kale duvarına yakın olması sebebiyle duvarın rutubetlenmesiyle duvar yana kaydırılması mihrabın ise yerinde bırakılması ve yerine yeni mihrabın yapılması ile cami biri bahçede biri de içerde olmak üzere çift mihraplıdır. Caminin ilk yapıldığı günden bugüne kalan orijinal tek parçası geometrik geçmeli olarak cevizden yapılan minberidir.Minberin yanında bulunan kitabede Ameli İbrahim Bin Ebubekir Rumi el Neccari yazmakta ve bu kişinin minberi yapan sanatkar olduğu düşünülmektedir. Yine minber kitabesinde yazan miladi 1178 tarihi ile minberin cami’den çok önce yapıldığı anlaşılmaktadır.Minberin 15. asırda yapılan ikinci tamiratında kalan pencere kanadı ise Ankara Etnografya Müzesinde sergilenmektedir. Silindirik tuğla gövde üzerine yumuşak beyaz taşla yapılan cami minaresi tek şerefeli ve 30 metre yüksekliğinmdedir. Caminin giriş kapısının üzerinde iki Arapça kitabe bulunmaktadır. Sol taraftaki kitabe miladi 1361 yılı tarihlidir ve Türkçesi “Büyük efendimiz ulu Sultan (tanrı mülkünü ebedi kılsın) cemaatinden Lulu Paşa 763 (hicri) senesinde bu mübarek camiyi tamir etti ”. Sağ taraftaki kitabe ise miladi 1433 tarihli ve Türkçesi “ Tanrının mağrifetini dilemek için bu kutlu mescidi Mehmet Han oğlu Murat Han saltanatı günlerinde Şerife Sünbül Hatun 837 (hicri) yılında tamir ettirdi “ yazıları bulunmaktadır. eserin yarısı ahşap malzemelerden yapılmıştır.kerpiç duvarlardan meydana gelen esas ibadet mekanı dikdörtgen plan teşkil etmektedir.kuzeyde bütün cephe boyunca uzanan vedoğu yana doğru bir çıkıntı roma menşelispoli stunlar üzerinde ahşap malzemelerden yapılmış bu günkü kadınlar mahfilinin ek kısmını meydana getirmektedir.iki sıra destek sistemi ile taşınan bu kısmın doğuyönüne ilave edilen iki sütunla takviye edildiği görülmektedir.

Ankaranın Hamamları

ÇENGEL HAN: Kale altında ve At Pazarı Meydanı Sefa Sokakta bulunmaktadır. Kitabesinde 929 Hicri (1552) yılında yapılmış olduğu anlaşılır. Klasik Osmanlı şehir içi hanlarından olan Çengel Han kareye yakın dikdörtgen planlı olup meyilli bir arazi üzerine kurulmuştur. İki kat halinde yapılmış olan beden duvarları dışında sivri kemerli ve tonozlu dükkanlar sıralanmaktadır. Giriş kapısı Büyük Bursa kemerli olup önünde sivri beşik tonozlu bir eyvanı bulunmaktadır. Eyvanın sağ ve sol yanlarında taş kemerli nişker yer almaktadır. Kapı kemerinin arkasında çapraz tonozlu bir geçit ile iki yanda iki kapı hücresi bulunmaktadır. Avlunun güney ve kuzey kenarlarında beşer sivri kemerli dükkan ile doğu ve batı kenarlarında üçer dükkanı bulunan hanın, bir kaç defa yapılan onarım ile esas karekterinin değişmiş olduğu görülür. Kemerler üç tuğla bir kesmetaş sıralarından meydana gelmekte, duvarlarda yontma taşlar arası tuğla hatıllarla takviye edilmiştir. Doğu ve güneydeki dış cephelerin moloz taştan yapılmış ve dört sıralı tuğla hatıllarla takviye edilmiştir. Hanın ikinci kat revakları arasında dört kenarı dolaşan odalar sıralanmaktadır. Mülkiyeti Ankara Büyükşehir Belediyesi’ ne aittir. Sosyal ve kültürel amaçlı kullanılmak üzere restore çalışmaları aittir. Sosyal ve kültürel amaçlı kullanılmak üzere restore çalışmaları yapılmaktadır.

ÇUKUR HAN: Çengel Han’la bitişik olup 18.yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu hanlar kalenin Aslanlı Kapısı’ nın karşısında yer alıyor. Hanlar cezaevi olarak kullanılmış. Burada Ankara Belediyesince restore çalışmaları yürütülmektedir.

KURŞUNLU HAN: Ankara Kalesi’ ne giden yol üzerinde bulunan ve Fatih’ in sadrazamlarından Mahmut Paşa tarafından 1421 yılında yaptırılmış olan eser, tipik Osmanlı şehir içi hanlarındandır. Bugün müze olarak kullanılan eseri bulunduğu arazinin şekline uydurmak için planı biraz yamuk yapılmıştır. Güney yanında bitişik olan bedesten ve bedestenin dışındaki arasta üzerinde ikinci bir platform teşkil eden han, bedestenle aynı mimari özellikleri göstermekte ve aynı devirde yapılmış olduğu bilinmektedir. Arazinin meyilli oluşu ile, aslında iki kat halinde bulunan hanın altında, ahır ve depoların, arabalıkların konduğu üçüncü kat yapılmıştır. Batı cephedeki giriş eyvanın her iki yanında arazinin meyline uygun olarak kademeli yapılmış altı dükkan bulunmaktadır ki bunların hepsi beşik tonozludur. Beşik tonozla örtülü giriş eyvanın iki yanında da yuvarlak kemerli iki hücre yer almaktadır. Eyvanın bitimindeki büyük kapısı basık yay kemerlidir. Hanın iç avlusunun etrafını, dört kenardan payeli kemerlerin teşkil ettiği revaklar çevirmekte; güney batı kenarda meyilli bir üçüncü katı teşkil eden bodruma, yani ahır ve arabalıklara inmektedir. Giriş zemininden itibaren iki kat halindeki hanın her iki katında da iç avlu etrafı payeli revaklarla çevrilmiş olup batı ve güney yönlerde yedişer, diğer iki kenarda altışar paye ve üzerlerde yuvarlak tuğla kemerler bulunmaktadır. İkinci kat revakların üzerinde kirpi saçaklarla nihayetlenen duvarlar kesme taştandır. Kurşunlu Han, Mahmud Paşa Bedesteni ile birlikte günümüzde Anadolu Medeniyetleri Müzesi olarak hizmet veriyor.

PİLAVOĞLU HAN: At Pazarı’ nda Hanlar Sokakta yer alan yapı, kerpiç duvarlı, ahşap hatıllı, kiremit çatılı basit bir yapıdır. 16. ve 17. asırdan olduğunu tahmin ettiğimiz han yenilenmekle tarihi özelliğini kaybetmiştir. PİRİNÇ HAN: Ankara Kalesi surlarının hemen altında, 18. yüzyılda, kentten gelip geçen yolcuların soygunculardan korunması ve geceleri konaklayabilmeleri için yaptırılmış. Kentin ilk ahşap hanı olarak inşa edilen Pirinç Han’ın ahşap karkas yapı sistemli ve içi kerpiç dolgulu olarak yapıldığı yıllardaki görünümü hala aynı. 1980’lere kadar, birçok ailenin yaşadığı, üç katlı handa bugün bulunan yaklaşık 40 dükkanda, antikalar, halılar, kilimler, minyatürler, taş baskılar, antika porselenler, gazlı ispirtolu lambalar, bez işlemeler, ahşap mobilyalar, gümüş, bakır, pirinç, cam eşyalar satılıyor. Hemen hanın arkasındaki Koyunpazarı Sokağı, aynı zamanda Çıkrıkçılar Yokuşu Sokak. Burada da eski dükkanlarda, Beypazarı bürgüsü, kumaşlar, halılar, bakırlar, antikalar, baharatlar, nakış işleri ve kıyafetler satılıyor. 18. yüzyılda yapılan

Pirinç Han; zamanın padişahı tarafından şehirden gelip geçen yolcuların soygunculardan korunması ve geceleri konaklayabilmeleri için yaptırılmış. Zamanın önemli yapıları arasında sayılan ve Ankara’nın ilk ahşap hanı olan Pirinç Han bir avlu çevresinde üç katlı olarak inşa edilmiş. Han; ahşap karkas yapı sistemli ve içi kerpiç dolgulu olarak, yapıldığı yıllardaki görünümünü bugün de aynen korumaktadır. Ankara Kalesi surlarının hemen altında Koyunpazarı mevkiinde Han, aynı zamanda bulunduğu sokağa da kendi adını vermiştir. Osmanlı İmparatorluğunun son zamanlarına kadar Han olarak kullanılan yapı, Kurtuluş Savaşı’nın başlaması ile birlikte 1921-1942 yılları arasında Müfreze Komutanlığı Karakolu haline getirilmiştir. 1980’li yıllara kadar içinde pek çok ailenin barındığı Han 1990 yılında restore edilmiş ve o tarihten bu yana; Antika değerli eşyalardan, halı kilime, resimden minyatüre, gramofondan gazlı ispirtolu lambalara, bez işlemelerden eski ahşap mobilyalara, gümüş eşyalardan eski camlara, porselenden bakıra, pirince ve bunların onarımının yapıldığı bir yerdir.

SULUHAN: Hacı Doğan Mahallesi Tekneciler Sokağı ile Sulu Han Sokağı arasında bulumaktadır. 1685 Tarihinde Şeyhülislam Cevvar Zade Emin Bey tarafından Zincirli Camii’ ye Vakıf olarak yaptırılmış olduğu ileri sürülen Sulu Han’ a Hasan Paşa Han’ ı da denilmektedir. Fakat 1141 Tarihli Vakfiye’ de hanın Abdülmerim Zade Mehmet Emin Bey tarafından vakfedildiği kayıtlardan anlaşılmakta olup, eserin yapılışına ait bir kayıt bulunmamaktadır. Sulu Han, büyük bir araziyi kaplamakta ve iki kısımdan meydana gelmektedir. Birinci kısım kareye yakın dikdörtgen plandaki ortası avlulu ve iki katlı kısımdır ki, bu bölümden sadece doğu ve güney cephedeki dükkanların pek azı günümüze gelebilmiş; batı ve kuzey cephelerdeki binalar tamamen yıkılarak sadece dış duvarları kalmıştır. Güney tarafı ise yarıdan itibaren tamamen toprak altında kalmış ve kapanmıştır. Kalıntılardan, hanın iç avlusunun dört kenarda payeler üzerine istinat eden sivri kemerli revaklarla çevrilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Revaklar arkasında birer kapı ile revaklara açılan ocaklı odalar sıralanmakta, köşelerdeki hücrelerin kubbeli olduğu anlaşılmaktadır. Hanın esas girişi batı kenar ortasında bulunmaktadır. Güney uçta arazinin şekline ve yanında geçen sokaklara uyularak köşeleri peşli ve birinci kısma göre daha dar olan ikinci kısmın bir katlı olduğu görülür. Bunun ortasında muntazam olmayan bir avlu boşluğu kalmaktadır. Halen, tamamen toprak altında kalmış ve büyük bir bölümünün kapalı olduğu görülen ikinci kısmın ahırlar ve depolara ayrıldığı tahmin edilmektedir. Her iki kısımda da hanın duvarları moloz taştan yapılmış ve bazı yerlerinde taşalr arası derz edilmiştir. Eski fotoğrafında hanın birinci kısmının avlusu ortasında; bir de köşk mescit bulunduğu görülmektedir. Hanın batı kenarında üç bölümlük küçük bir de arasta bulunmakta olup, her bölüm kalın beşik tonozlarla örtülmekte ve koridorların yanlarında küçük dükkanlar yer almaktadır.

ROMA HAMAMI: Ulus meydanından Yıldırım Beyazıt Meydanına uzanan Çankırı Caddesi üzerinde caddeden 2,5 metre kadar yükseklikteki bir platform üzerinde bulunmaktadır. Hamamın bulunduğu yüksek platformun höyük olduğu bilinmektedir. Burada 1937 yılında kazılar yapılmış olup höyüğün Frig ve Roma devri katları ortaya çıkarılmıştır. Bu kazılar sonucunda bulunan hamam binası 1940 – 1943 yıllarında yapılan kazılarla da bütünüyle ortaya çıkarılmıştır. Bugünkü Roma Hamamı olarak adlandırılan bu platformun bir höyük olduğu, en üstte Roma Çağı (kısmen Bizans ve Selçuklu kalıntıları) onun altında Frig Devri yerleşmesinin kalıntıları tesbit edilmiş bulunmaktadır. 1937 – 1944 yıllarında yapılan kazılarda ortaya çıkarılan bu muhteşem anıtı biri palaestra, öteki kapalı hamam kısmları olmak üzere iki bölümden ibarettir. Burada yapılan kazılarda bulunmuş sikkeler dayanılarak hamam kazı başkanı tarafından Caracalla (M. S. 212 – 217) devrine tarihlenmiştir. Kazı sırasında bulunan diğer sikkelerden anlaşıldığına göre, hamam aşağı yukarı beşyüz yıllık bir süre içinde devamlı kullanılmış ve zaman zaman onarılmıştır. Caracalla Hamamının Çankırı Caddesindeki girişi, sütunlu bir revak kalıntısını çevrelediği geniş bir alana, Palaestraya yani bir güreş sahasına açılır. Bu revaklı avlunun bir kenarında 32 sütun olmak üzere bütün yüzünde 128 mermer sütun bulunmaktadır. Bugün burada Roma devrinin Ankara’sından toplanan yazıtların oluşturduğu zengin bir kolleksiyon sergilenmektedir. Hamam binaları palaesto kısmının hemen arkasında yer alırlar. Bu yapılar ender rastlanan bir büyüklükte olup, her zaman olduğu gibi Apoditerium (soyunma kısmı) Frigidarium (soğukluk kısmı) Tepidarium (ılık kısım) ve Caldarium (sıcak kısım) bölümlerinden oluşurlar. Tepedarium ve Caldarium bölümlerinin daha geniş olmasının nedeni kuşkusuz Ankara’ nın soğuk kış mevsimi gözönüne alındığında kolaylıkla anlaşılır. Bunlar etrafında ocaktan (külhan) gelen sıcak havanın rahatça dolaştığı tuğla sütunlardan oluşan bir yeraltı ısıtma tesisatı ile desteklenir ve yukarıdaki odalarda böylelikle ısıtılırdı. Bu yer altı ısıtma tesisi, ocakçıların ateşi körüklemek için geçtikleri bir takım tünel ve geçitleri ile birbirlerine bağlı idiler.

VAKIF HAN: 1928-1930 Yılları arasında Mimar Kemalettin Bey tarafından yapılmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğü 1930-1980 Değişik kurumlara kiraya vermiştir. 1930-1980 1.Ulusal Mimarlık dönemi örneklerindendir. Konut ve ticari merkezi olarak planlandı. Betonarme tekniğinin Ankara’ da uygulandığı ilk yapılardandır.

ZAFRAN HAN: At Pazarı’ndadır. Aslen Kayseri’li olup, Ankara’ya yerleşen Hacı İbrahim bin Hacı Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Vakfiyesi 1512 tarihlerinden düzenlendiğine göre bu tarihlerde yapılmış olmalıdır. Hanın yarısı vakfın ruhuna Cüz-i Şerif okumak, Lütfi han kapısındaki musluğa bakmak için vakfedilmiştir. İçinde bir mescit yer almaktadır. Klasik Osmanlı hanları tipinde alt ve üst kattaki hücreleri iç avluya bakmaktadır. Etrafında duvarlarına bitişik yirmi dükkan yer almaktaydı. 28 Eylül 1806 tarihli bir fıkıh kitabından , hanın 5500 kuruş sarfedilerek tamir edildiğini, bundan sonra da vakıf ile mülkün birlikte masraf ederek tamir edecekleri öğrenilmiştir. Bu dönemde, gerek han gerekse etrafındaki dükkanlar işlek durumdaydı.

Eski Hamam : Eski Hamam, Gazi Lisesi’nin tam karşısında yer almaktadır. Oldukça harap durumda olan hamamın soyunmalığı tamamen yıkılmış olmasına mukabil soğukluk ve sıcaklık, külhan dahil olmak üzere ayakta durmaktadır. Eserin mimari yapısı ve tekniği itibariyle 15. yüzyıla ait olduğu tahmin edilmektedir. Restore edilmektedir.

Karacabey Hamamı : Karacabey Hamamı Talat Paşa Bulvarı üzerinde olup, 1444 tarihinde yapılmıştır. Çifte hamam şeklindeki yapı batı kısmında birbirine bitişik soyunmalıkları, doğu kısmında ise batıdakilere göre daha değişik inşa tarzı gösteren sıcaklık ve halvetleriyle birlikte bütünü kareye yakın büyük bir dikdörtgen meydana getirmektedir.